Blog Image
13/9/2025
13/9/2025
Onur Onar

Depreme Dayanıklı Binalar Zirvesi 2025

9-11 tarihleri arasında, DEGÜDER ve DİD’in katkılarıyla ST Alternatif Fuarcılık tarafından Gebze Bilişim Vadisi’nde gerçekleştirilen Zirve’de sektör paydaşlarıyla bir araya gelme fırsatı yakaladık. Zirveye firmalar düzeyinde katılım daha çok sismik izolatörler, deprem güçlendirme çözümleri ve bu konuda hizmet veren mühendislik firmaları üzerinden olsa da; yığma duvar güçlendirme çözümleri, sismik güçlendirme, mekanik taşıyıcı sistemler ve bağlantıları üzerine yapı kimyasalları ve mekanik çözümler sunan firmaların da yer alması, alanda oldukça faydalı temaslar kurmamızı sağladı.

Zirvede gerçekleşen birçok panele katılma imkânımız oldu. Özellikle odak alanımız olan yapısal olmayan elemanların bağlı olduğu yapıların ve bu yapıların oturduğu zeminlerin deprem davranışlarıyla ilgili olarak bağlantılı alanlarda çalışan firmalarla temas kurmak, onların sektöre bakış açıları ve karşılaştıkları sorunlar hakkında bilgi edinmek bizim için değerliydi. “Unutulan Risk: Tesisatlarda Sismik Koruma” ve “Depremde Dökülen Maskeler” başlıklı paneller ise doğrudan çalışma alanımıza giren konuları ele alması açısından özellikle önem taşıyordu.

Panellerden Öne Çıkanlar

Depremde Dökülen Maskeler Paneli

Fischer Teknik Pazarlama Müdürü Tunahan Demirbaş’ın sunumunda tanıtılan Fischer tarafından geliştirilen Under Cut panel ankrajları ve test yöntemleri özellikle dikkat çekiciydi. Yapısal olmayan elemanların depreme karşı korunmasında sistemi bir bütün olarak ele almak gerekliliğine dikkat çeken bu sunumda, yükün korunması gereken elemandan yapıya kadar olan akışında tüm bağlantı detaylarının önemini bir kez daha dikkat çekmiş oldu. Panel ve dış cephe taşıyıcı elemanları arasında, test edilmiş ve sertifikalandırılmış güvenilir bir elemanın varlığını öğrenmek ise konuya bakış açımıza önemli katkı sağladı.

Bununla birlikte Cephe Danışmanı Arzu Işıklı’nın aktardığı cephe danışmanlığı süreçleri ve laboratuvar deneyleri, özellikle test standartları ve mimari cephe tipleri konusunda önemli bilgiler sağladı.

Yine aynı sunumda, Sayın Doç. Dr. Barlas Özden Çağlayan hocamızın spectral dizayn ivmeleri üzerine yaptığı açıklamalar oldukça değerliydi. Hocamız, ASCE 7’de yer alan Sds = 2/3 × Ss × Fa (11.4-1/11.4-3) formülasyonu ile TBDY’de kullanılan Sds = Ss × Fs arasındaki 2/3 farkının, Amerika’da spectral ivme değerlerinin tekrarlanma periyodu 2475 yıl olan deprem yer hareketi düzeyine göre; ülkemizde ise 475 yıl tekrarlanma periyoduna sahip deprem yer hareketi düzeyine göre belirlenmiş olmasından kaynaklandığını aktardı.

Bu açıklama, bilgi birikimimize önemli katkı sağladı. Sahada birçok projede, ürün sağlayıcı firmaların hâlâ bu değeri 2/3 oranıyla kullandığına şahit oluyoruz. Oysaki, ülkemizde deprem verilerinin AFAD kaynaklı olması nedeniyle TBDY 2018’in doğrudan referans alınması gerektiğini uzun süredir vurguladığımız noktanın teknik altyapısını bu sunum sayesinde daha net kavramış olduk.‍

Sıfır Duruş, Tam Güvenlik: Sanayi Tesislerinde Deprem Güçlendirme Uygulamaları

Depreme karşı güçlendirme uygulamalarını kendi tesislerinde hayata geçiren Arçelik yetkilisi Hayri Bahadır Uzunoğlu’nun sunumu özellikle etkileyiciydi. Zirvede birçok güçlendirme firması benzer içeriklerle katkı sağlarken, müşteri perspektifinden yapılan bu sunum, zirvenin en önemli oturumlarından biri oldu.

Arçelik’in çalışanlarının güvenliği ve fabrikalarının deprem sonrası kesintisiz hizmete devam edebilmesi bilinciyle harekete geçip Bolu’daki fabrikasından başlayarak güçlendirme çözümlerini uygulamaya koyması değerli bir örnek oluşturdu. Ayrıca bu güçlendirmelerin imalat süreçlerine dair edindiğimiz bilgiler oldukça faydalıydı. Özellikle fabrika projelerinde üretim faaliyetleri duraksatılmadan uygulama yapılabilmesi, imalat noktalarının belirlenirken operasyonel süreçlerin dikkate alınması ve yoğun imalat alanlarında ortaya çıkabilecek çakışma problemlerinin detaylı BIM modelleriyle nasıl çözüldüğü dikkat çekiciydi.

Kendisine yönelttiğimiz soru üzerine edindiğim bilgiye göre, bu aşamada yapısal olmayan elemanlara yönelik herhangi bir sismik önlemin dahil edilmemiş olsa dahi, çalışanlarının güvenliği ve tesislerinin sürekliliğini bu denli önemseyen bir firmanın, bir sonraki adımda yapısal olmayan elemanların sismik güvenliği konusunda da aksiyon alacağından kuşkumuz yok.

Teknik olarak baktığımızda, depreme karşı korumanın üç temel aşaması bulunmaktadır: zemin, yapı ve yapısal olmayan elemanlar. Ancak endüstri tesisleri özelinde bakıldığında, yapının asıl işlevi içeride yürütülen üretim faaliyetlerine alan oluşturmaktır. Dolayısıyla bu tesislerde, üretimin devamlılığı açısından tekil kritik unsur yapının kendisi değil, bununla birlikte içinde yer alan sistemlerdir.

Bu nedenle, söz konusu sistemlerin depreme karşı güvenliği için öncelikle risk tarama faaliyetleri yürütülmeli, ardından yapıda izlenen süreçlere benzer şekilde gerekli çözümler kademeli olarak uygulanmalıdır. Bu yaklaşımla, zayıf halka konumunda olan yapısal olmayan elemanların da korunması sağlanmalı ve bütüncül bir deprem güvenliği stratejisi oluşturulmalıdır.‍

Unutulan Risk: Tesisatlarda Sismik Koruma

Zirvenin son paneli olması nedeniyle katılım nispeten sınırlı kalmış olsa da, yapısal olmayan elemanlar gibi kritik bir başlığın gündeme alınması memnuniyet vericiydi.

Panelde konuşmacı olarak yer alan Doç. Dr. Onur Şeker hocamızın, modüler konsol sistemleri üzerine yaptığı değerlendirmeler oldukça önemliydi. Özellikle bu sistemlerde rijitlik, dayanım, süneklik ve sınır durumlarıyla ilgili belirsizliklerin yarattığı risklere dikkat çekmesi, konuya dair farkındalığa katkı sağladı.

Hocamızın yayınlamış olduğu “Seismic Response of Dual Concentrically Braced Steel Frames with Various Bracing Configurations” makalesine en kısa sürede ulaşarak, bu alandaki akademik incelemelerinden yararlanmayı ve bilgi birikimimize katkı sağlamayı planlıyoruz.

Bu sistemlerle ilk karşılaştığımız günden bu yana, bağlantı elemanlarının dayanımları ve bağlantı noktalarının rijitlik seviyeleri üzerine taşıdığım soru işaretlerini akademik düzlemde ele alan bir sunum dinlemek oldukça değerliydi. Hocamızın, gelen sorulara verdiği yanıtlarda kaynaklı ve profil imalatlarının daha güvenli tasarımlara hizmet edebileceğini vurgulaması; sahada bu sistemleri savunan firmaların yaklaşımlarından farklı bir bakış açısı ortaya koydu fakat tüm bağlantı elemanlarının ve koşullarının belirli kombinasyonlar şeklinde test edilmesiyle güvenilir veriler elde edilmesi durumunda bu sistemlerin faydalı olabileceğini dile getirmesi de dikkat çekiciydi.

Ne yazık ki, ülkemizde bu konuda hizmet veren firma sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor ve bazı firmaların gerekli koşulları göz önünde bulundurmadan tasarım yapmaları, gelecekteki depremlerde ciddi riskler yaratabilir. Bu nedenle, akademik araştırmaların ve sahadaki uygulamaların bir araya getirilmesi büyük önem taşıyor. Dileğimiz, bu farkındalık eksikliklerinin giderilmesi ve yanlış tasarımların olası felaketlere yol açmamasıdır.

Ömer Muharrem Cılız Bey’in açılış konuşması gerçekten çok etkileyiciydi. 6 Şubat depremlerinde kızını kaybeden Mesut Hançer’in, enkaz altından çıkarılana kadar kızının elini tuttuğu o fotoğrafla başlayan sunum, depremin hepimizin hafızasında bıraktığı en acı tabloyu yeniden gözler önüne serdi. Bu hatırlatma, yaptığımız işin ne kadar büyük bir sorumluluk taşıdığını ve aldığımız her teknik kararda bu gerçekliği akılda tutmamız gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.

Ayrıca Gültekin Güngör tarafından yapılan sunumda, güncel projelerde yaygın olarak kullanılan modüler su depolarının depremler sırasında – hatta depreme gerek kalmadan bile – kolayca patlayabildiği örnekler üzerinden, suyun önemi ve deprem sonrası yaratacağı riskler vurgulandı. Büyük bir deprem sonrasında dağıtım hatlarının hasar görmesiyle suya erişimin ciddi bir sorun oluşturacağı, hatta hastanelerde temiz su depolarının patlaması durumunda ameliyat gibi kritik müdahalelerin dahi yapılamayacağına dikkat çekildi.

Nitekim 6 Şubat depremlerinde bölgedeki hastanelerde çok sayıda başarısızlık örneği yaşandığı hem bakanlık yetkilileri hem de bölgedeki kişiler tarafından raporlanmıştır. Yapısal olmayan elemanların korunmasına yönelik firmaların, ürün sağlayıcı bakış açısından yaklaşarak modüler su depolarını yalnızca sismik sınırlandırıcılarla güvence altına almaları, bu sorunu ancak kısmen çözebiliyor. Oysa bir diğer kritik nokta, mekanik elemanların deprem ivmeleri altında iç bütünlüklerini koruyabilmeleri. Ne yazık ki bu durum birçok firmanın odağı dışında kalıyor.

Ülkemizde TBDY’ye ek olarak elektrik sistemlerinin deprem güvenliğini düzenleyen “Yapılarda Elektrik Tesisatı Deprem Güvenliği Genel Teknik Şartnamesi” hazırlanmakta. Burada özellikle elektrik ekipmanlarının deprem koşulları altında iç bütünlüğünü koruması için geçmesi gereken testler tanımlanmış durumda. Benzeri bir dokümanın mekanik ekipmanlar için de hazırlanması, bu alanda bir bilinç oluşmasına katkı sağlayabilir.

Yalnızca cihazları, dağıtım hatlarını ve mimari elemanları sismik çözümlerle koruma yeterli değildir; bu bileşenlerin de deprem sırasında maruz kalacakları kuvvetler sonucunda bütünlüğünü sağlayarak yükü koruma elemanlarına aktarabildiklerinden emin olunmalıdır.

Sonuç ve Öneriler

Zirve ve oturumların, sektörde farkındalık oluşturma ve bilgi paylaşımını artırma açısından son derece faydalı olduğunu değerlendiriyoruz. Katılımcılar yalnızca ürün ve hizmet sunmakla kalmamış; sektörün geleceğine yönelik kritik konuları da tartışmaya açmıştır. Özellikle yapısal olmayan elemanların deprem güvenliği konusundaki eksikliklerin gündeme taşınması, sonraki adımlar için yol göstericidir.

Yapısal güçlendirme alanında artan bilincin, yapısal olmayan elemanlarda da eş düzeyde gelişmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu doğrultuda, Deprem Güçlendirme Vakfı benzeri, çok paydaşlı ve bağımsız bir oluşumun; ürün sağlayıcılar, mühendislik firmaları, akademi ve kamu temsilcilerinin katkılarıyla hayata geçirilmesini öneriyoruz. Böyle bir platform:

                 •               Standartların ve test/sertifikasyon süreçlerinin geliştirilmesine,

                 •               Uygulama kalitesinin ve saha denetiminin iyileştirilmesine,

                 •               Eğitim, veri paylaşımı ve iyi uygulama örneklerinin yaygınlaştırılmasına,

                 •               Kriz anlarında operasyonel süreklilik ve kritik altyapı dayanıklılığının güçlendirilmesine doğrudan katkı sağlayacaktır. Bu bütüncül yaklaşım sayesinde, gelecekte meydana gelebilecek depremlerde yalnızca binaların ayakta kalmasını değil, aynı zamanda içerdikleri tüm sistemlerin güvenle çalışmaya devam etmesini temin etmemiz mümkün olacaktır.

Onur Onar

Sismik güvenlik, yapısal sistemler ve yapay zeka destekli mühendislik konularında deneyimli; büyük ölçekli kamu altyapı projeleri, savunma sanayi çalışmaları ve girişim geliştirme alanlarında güçlü bir geçmişe sahip.